İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, son dönemdeki yargı süreçlerinin merkezinde yer alıyor. Bu seferki duruşma ise, kamuoyunda geniş yankı uyandıran bilirkişi davası üzerinden şekilleniyor. İmamoğlu ve avukatları, duruşmaya katılmama kararı alarak dikkatleri üzerlerinde toplamayı başardı. Peki, bu kararın arka planında ne var? Ekrem İmamoğlu’nun duruşmalara katılmama tercihinin muhalefetle olan ilişkisine, kamu desteğine ve yargı süreçlerine etkileri neler? İşte, bu soruların yanıtını ararken, İmamoğlu’nun siyasi kariyerindeki bu önemli gelişmenin detaylarına göz atacağız.
Ekrem İmamoğlu, Türkiye'nin en önemli belediye başkanlarından biri olarak dikkat çekiyor. 2019 yılında gerçekleşen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, İmamoğlu’nu siyasi arenada önemli bir figür haline getirdi. Ancak seçimin ardından başlayan yargı süreci, İmamoğlu’nun karşısına çeşitli davalar çıkararak onun siyasetteki geleceğini sorgulatmaya başladı. Bilirkişi davaları da bu sürecin bir parçası olarak öne çıkıyor. Bu davalarda, uzman kişilerin görüşlerine başvuruluyor ve bu görüşler, yargılama sürecinin seyrini etkileyebiliyor.
Son yaşanan gelişmelerle birlikte, İmamoğlu ve ekibi, bilirkişi davalarında duruşmaya katılmama kararı alarak, bu süreçlere yönelik kendi stratejik değerlendirmelerini ortaya koymuş oldular. İmamoğlu’nun duruşmaya katılmama kararı, sadece hukuki bir savunma stratejisi değil, aynı zamanda kamuoyuyla olan ilişkisini yönetme çabası olarak da değerlendiriliyor. Zira İmamoğlu, İstanbul halkının desteğiyle yola çıktığı için bu desteği kaybetmemek adına dikkatli adımlar atmak zorunda.
İmamoğlu'nun bu duruşmada yer almaması, kamuoyunda farklı tepkilere yol açtı. Bazı destekçileri, bu kararın doğru bir hamle olduğunu savunurken, bazı eleştirmenler ise bu durumu İmamoğlu’nun bir ceza mahkemesine katılmaktan çekinmesine yormaktadır. Kamuoyunun büyük bir kesimi ise, İmamoğlu'nun hukuk mücadelesine odaklanarak, asıl sorunun yargı bağımsızlığı olduğunu dile getiriyor. Bu nedenle, İmamoğlu'nun duruşmaya katılmama kararı, sadece bir bireysel tercih değil, aynı zamanda Türkiye’deki yargı sisteminin işleyişine dair bir eleştiri olarak da algılanıyor.
Sonuç olarak, Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişi davasındaki duruşmaya katılmama kararı, hem kendi siyasi kariyerini hem de Türkiye’deki adalet anlayışını derinden etkileyen bir gelişim olarak tarih sahnesinde yer alacak. İmamoğlu ve avukatlarının bu kararı, yargı sürecinin gözden geçirilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması açısından önemli bir tartışma konusu haline geldi. İlerleyen süreçte, bu durumun İmamoğlu’nun liderliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ye olan etkisi ve Türkiye’deki siyasi atmosfer üzerinde nasıl bir etki yaratacağını kestirmek ise oldukça güç görünüyor.