İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir kez daha yargı süreciyle karşı karşıya. Özellikle son dönemde siyasetin göbeğinde yer alan Z kuşağı ve genç seçmenlerin tepkisini çeken olayların merkezinde yer alan İmamoğlu, şimdi de ikinci bir iddianame ile gündeme geldi. Uzun bir süredir siyasi arenada tartışmalara yol açan eylemleri nedeniyle yargı önüne çıkması beklenen İmamoğlu, toplamda 139 şüpheli ile birlikte yargılanacak. Bu durum, sadece İmamoğlu’nu değil, aynı zamanda İstanbul’un geleceğini de etkileyebilecek birçok belirsizliği beraberinde getiriyor.
İkinci iddianame, İmamoğlu’nun 2022 yılında düzenlediği bir protesto gösterisine iştirak eden bireyler hakkında hazırlandı. İddianamede, gösterilere katılım sağlayan 139 kişi için ‘kanuna aykırı eylem yapmak’ başlığı altında suçlamalar yer alıyor. Söz konusu şüpheliler hakkında, 3 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor. İddianamenin açıklanması ile birlikte, mahkeme sürecinin nasıl işleyeceği ve bu süreçte kamuoyunun nasıl bir tepki vereceği merak konusu oldu.
Özellikle İstanbul gibi büyük bir metropolde yaşanan politik çatışmalar, toplumda ciddi bir bölünmeye yol açmakta. Ekrem İmamoğlu'nun liderliğindeki CHP'nin, genç seçmenler arasında oldukça popüler olduğu biliniyor. Ancak, son dönemlerde artan yargı süreçleri ve soruşturmalar, hem partinin hem de İmamoğlu’nun siyasi geleceğini belirsizliğe sürüklüyor. Ekrem İmamoğlu’nun, bu süreçte nasıl bir savunma mekanizması geliştireceği ise ayrı bir merak konusu.
Sosyal medya platformlarında İmamoğlu'na destek veren ve karşıt görüşte olan gruplar arasında yoğun tartışmalar yaşanıyor. Destekçilerinin büyük bir kısmı, İmamoğlu’nun siyasi düşmanları tarafından hedef alındığı görüşünde. Bununla birlikte, muhalefet partileri de bu gelişmeleri siyasi propaganda aracı olarak kullanmakta. Öne çıkan görüşler arasında, barışçıl gösterilerin ertelenmemesi gerektiği ve demokratik hakların ihlaline uğramamak adına tüm kamuoyunun bu duruma sessiz kalmaması gerektiği ifade ediliyor.
İkinci iddianame, sadece İmamoğlu ve 139 kişi açısından değil, Türkiye’deki yargı sisteminin işleyişi bakımından da önemli meselleri beraberinde getiriyor. Siyasi liderlerin karşı karşıya kaldığı bu tür yargı süreçleri, demokrasi ve hukuk devletinin ne ölçüde işlediği konusunda sorgulamalara yol açıyor. Toplumda bu tür gelişmelere alışık olunmadığı düşünülürse, İmamoğlu’nun yargı süreci yalnızca bir siyasi mesele olarak değil, aynı zamanda sosyal bir olay olarak da değerlendirilmelidir.
Bu aşamada, hukukun üstünlüğü ilkesinin nasıl işleneceği ve özellikle genç seçmenlerin bu durum karşısında nasıl bir tavır alacağı oldukça önemlidir. İmamoğlu’nun da, bu süreçte genç seçmenlerle kurduğu iletişimi nasıl sürdüreceği, siyasi geleceği açısından kritik bir öneme sahip. Her ne kadar bir mahkeme süreci yürütülse de, siyasi atmosferin yanı sıra toplumsal etki ve sonuçları göz önünde bulundurulmalıdır. Son olarak, Türkiye’deki siyasi iklimin, demokratik katılım ve sosyal uzlaşı bakımından ne şekilde evrileceği sorusu kamuoyunun gündeminde kalmaya devam edecek.