İstanbul, 30 Ekim 2023 tarihinde yaşadığı şiddetli depremle sarsıldı. Saat 16:15 civarında meydana gelen depremin merkez üssü, Marmara Denizi'nin güneydoğusuydu. Depremin büyüklüğü 6.9 olarak rapor edildi ve özellikle İstanbul’un çeşitli ilçelerinde hissedildi. Fakat bu şiddetli sarsıntı, uzmanlar tarafından beklenen büyük depremle karşılaştırıldığında oldukça düşündürücü bazı bulgular ortaya koydu. Şimdi, bu gelişmenin detaylarına ve uzmanların görüşlerine yakından bakalım.
İstanbul, coğrafi konumu itibarıyla birçok fay hattının kesişim noktasında yer alıyor. Bu durum, şehri deprem riski açısından son derece tehlikeli bir konumda bırakıyor. Uzmanlar, İstanbul’da büyük bir depremin yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu belirtirken, bunun ne zaman gerçekleşeceğine dair kesin bir öngörüde bulunmakta zorlanıyorlar. 30 Ekim'de yaşanan deprem, beklenen büyük depremin öncüsü mü yoksa doğrudan bir sonuç mu sorusu, tüm Türkiye’yi meşgul etti.
Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, İstanbul'da 7.0 ve üzeri büyüklükte bir depremin olma olasılığının yüksek olduğunu ortaya koymuştu. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mühendislik Fakültesi öğretim üyeleri, bu büyük depremin meydana gelmeden önce fay hatlarının enerji biriktirdiğini ifade etti. 30 Ekim depremi, işte bu enerji birikiminin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Deprem sonrasında, Türkiye'deki afet ve acil durum yönetimi ile ilgili uzmanlar, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla basın toplantıları düzenledi. Deprem araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Ahmet Karamollaoğlu, "Bu sarsıntı, İstanbul’un döngüsel deprem geçmişinin bir parçasıdır. Faylar sürekli olarak enerji birikir ve bu enerji zamanla serbest kalır. 30 Ekim’deki deprem, bu sürecin bir sonucu" dedi.
Diğer bir uzman olan Prof. Dr. Elif Akbulut, bu tür depremlerin, büyük depremlerin habercisi olabileceğini ifade etti. “Depremler, fay hatlarının sürekli olarak hareket etmesi ve dolayısyla enerji birikmesi nedeniyle oluşur. Her sarsıntı, daha büyük bir depremin habercisi olmasa da bu tür olaylar, halkın deprem ilişkisini anlaması açısından önemlidir” şeklinde konuştu.
Deprem sonrası yapılan anketlerde, halkın deprem konusundaki farkındalığının arttığı gözlemlendi. Birçok kişi, deprem sırasında nasıl hareket etmesi gerektiğini öğrendi ve bu konuda daha bilinçli hale geldi. Ancak, uzmanlar bu bilincin kalıcı hale gelmesi gerektiğinin altını çizdi. Her zaman hazırlıklı olmanın ve deprem öncesi, sırası ve sonrasına dair bilgi sahibi olmanın önemine dikkat çekildi.
Sonuç olarak, İstanbul’un fay hatları üzerindeki durumu ve 30 Ekim’de yaşanan sarsıntı, herkesin deprem konusundaki duyarlılığını artırdı. Hükûmetin de bu konuda atılacak adımlar atması ve vatandaşları olası depremlere karşı bilinçlendirmesi gerekmektedir. Deprem gerçeğiyle yüzleşmek, şuan için herkesin önceliği olmalıdır. Unutulmamalıdır ki; deprem, yalnızca bir doğa olayı değil, aynı zamanda hazırlık ve önlem gerektiren bir durumdur.
İstanbul’un yaşanan bu depreminin etkileri, hem bir uyanış çağrısı hem de bir tehdit olarak düşünülebilir. Kentin deprem gerçeğini kabullenmesi ve buna yönelik adımlar atması gerekmektedir. Zira beklenmedik bu sarsıntılar, beklenen büyük depremin habercisi olabilir.
30 Ekim 2023’te yaşanan depremin ardından, İstanbul’un ve Türkiye’nin geleceği için somut adımlar atılması gerekiyor. En iyi hazırlık, gelecekteki tehlikeleri bertaraf etmek için sürdürülebilir bir yaşam ve kentsel dönüşüm projelerinin geliştirilmesi ile mümkün olacaktır.